Sırf bu oyun için PlayStation 2'nin yanına bir de Xbox almayı düşünmüştüm. Ancak şartlar gereği bu mümkün olmamıştı ve Ninja Gaiden'ı ancak incelemelerle, videolarla yaşama imkanım olmuştu. O nasıl bir grafikti? O nasıl bir karizmaydı ve o nasıl bir zorluktu... Evet, belki bizde God of War vardı, (ki kesinlikle hayatımın en önemli 2-3 oyun serisinden biridir) ancak bu oyunu da bir şekilde tatmalıydım ve bu kez yeni nesiller çıktıktan bir sene sonra almayı tercih ettiğim konsol Xbox 360 oldu. Hem Xbox Live için, hem Achievements olayları için, hem de Ninja Gaiden için almıştım. Aldıktan hemen sonra Temmuz 2007 gibi Ninja Gaiden Sigma çıktı. Ancak ufak bir problem vardı, hesaba katmadığım bir problem... Ve bu oyun PlayStation 3'e çıkmıştı. Artık sabrım iyice tükeniyordu. Ninja Gaiden'ın ilkini ve Ninja Gaiden Black'i Xbox'ım olmadığı için, Ninja Gaiden Sigma'yı ise PlayStation3'üm olmadığı için oynayamadıktan sonra Haziran ayı geldi, ÖSS'me girdim, rahatladım ve Ninja Gaiden 2'm çıktı. Rahat rahat oynayabilirdim artık! Ancak Xbox'umun yaşadığı bazı problemler, tatil olayları, öss tercih stresi falan derken daha da gecikiyordu benim oyunuma kavuşmam. Evet, bu oyunun incelemesinin biraz geç olmasının sebebi de bundandır. Tam oynamadan yarım yamalak yazmayayım diye şu anda inceliyorum. Zaten zamanında incelesem Trgamer'da yayınlanamayacaktı, eh burada olsun, ama geç olsun değil mi? 4 yıl sonra döndüğüm yuvamdaki 2. incelemem Ninja Gaiden 2'ye hoşgeldiniz.
Chapter 1: Sky City isimli bölümümüzle oyuna giriyoruz. Girdiğimiz gibi süper ninja'mız Ryu Hayabusa'nın üzerine düşmanlar saldırmaya başlıyor. Ne oluyor? Falan diyemeden yavaştan kontrollere alıştığımızı hissediyoruz. Evet, kontrollere alışmak zor değil, ancak pata küte giderek hiç bir yere varamıyoruz, onu belirteyim. Öncelikle şunu söyleyeyim ki; eski Ninja Gaiden'lerin meşhur "aşırı zorluk" olayı bunda yok. Aslında var da, yok. Yani yok olması için yapmamız gereken şeyler var. Strateji geliştirerek dövüşmeliyiz ilk başta. LT ile savunmamızı alıp, gerektiğinde hücuma kalkışıp, hoplayıp zıplayarak dövüşmeliyiz. Fazla aynı yerde durmak iyi değil, bir vur, bir zıpla uzaklaş şeklinde gitmek epey iyi oluyor. Tabii başlar için diyorum. Elimize daha güçlü alet edavatlar alınca, çok daha rahat haklayabiliyoruz, ama tabii düşman çeşitliliği de değişiyor giderek. Peki bizim kadar can alabilen, kısmen akıllı düşmanlarımıza karşı başka nasıl savunmalar yapabiliriz?
Puan Biriktir, bir şeyler al!
Evet, bunu yapın. Bloodrayne kadar kanlı oyunumuzda düşmanları doğradıkça ve bölümlerde ilerledikçe gelen puanlarınızı akıllıca kullanın ve sağlık, ateş büyüsü vs. alın. Ateş büyüsü şudur, elimizin altında 3 tane alev topu oluyor, hedef alıp düşmanımıza atıyoruz. Ve boss değilse, büyük ihtimalle öldürüyor. Y ve B tuşlarına aynı anda basarak hedefi alabiliyoruz. Tabii her şey oyun içinde bulunan Shop'tan satın alınmıyor. Bazı özellikler de ilerledikçe açılıyor. Özellikle Falcon's Talons isimli biz Türklerin şahin pençesi dediği tırmık gibi aletimiz düşmanlarımıza vahşet saçmakta. Yine bir süre sonra Y'ye basılı tutarak güçlü atak yapabiliyoruz. Daha uzun süre basılı tutup daha sağlam ataklar da yapabiliyoruz. Tabii düşmanlar üzerimize çullandığında o kadar vaktimiz olmuyor ve asla güçlü atağı görme imkanım olmadı. Sağlık barımızın miktarını artırmak gibi şeyler de yine yapabileceğimiz şeyler arasında.Yine düşmanları öldürdükçe sağlık gücü gibileyker çıkıyor içinden ve bize akıyor. Daha sonra ise sandıkları RB ile açıp birşeyler toplayabiliyoruz. Save'imizi de yol içindeki bazı belli noktalarda yapabiliyoruz. İşte bu yönleriyle bana kesinlikle God of War'ı çağrıştırdı. Gerçekçi olmalıyım ki, her ne kadar ara videoları kaliteli de olsa, oyun akıcı ve keyifli, sizi atmosfere sokan türden de olsa God Of War seviyesinden, belki atmosferinden biraz uzak, farklı bir dünyadasınız. Neyse konumuz bu değil.
Boss'ların zorluğundan bahsetmiş miydim?
Her bölüm sonunda bir boss'la karşılaşıyoruz. Ve bunlar gerçekten beklediğimizden fazla terletecek cinsten. Hele ki daha 2. bölümün boss'unda neredeyse oyunu kökten bırakmayı düşündüm. Hemen yeri gelmişken söyleyeyim, bir bölüm ortalama 50 dakika civarı sürmekte. Bu kısımlarda başarılı olmak için birazcık donanımlı gelmek gerekiyor.
Öldüğümüzde canımızı otomatik dolduran şeylerden bol bol bulundurun ki, sonra tüm bölümü baştan oynayıp, "bu kez donanımlı geleceğim" diyerek geçirmeyin. Emin olun ki tekrar baştan aynı bölümleri oynamak hiç de keyifli değil. Sonuçta çizgisel bir oyun, ki ben çizgisel oyunları seçimi sana bırakan oyunlardan daha çok severim ancak tekrar oynayınca sıktığı da inkar edilemez.
Oyunumuzda bulmaca tarzı şeyler de mevcut. Yani ilerle, pat, küt, döv, videoları izle, yeni kılıçlarına, yeni oklarına kavuş, boss'u geç, yeni bölüme git... Şeklinde giden oyunumuzda biraz da düşünme gerekiyor. Ne bileyim, bazı kapıları açmak için, bir üst kattaki sandıktan kart almanız gerekebiliyor. Veya yeni kavuştuğunuz ok'la hedef alarak belirli noktayı vurup, kapının açılmasını ve merdivenlerin önünüze gelmesini sağlayabilirsiniz. Bazense sadece tahtadan bir duvarı kırmanız gerekebilir, ama öyle yerlerde oluyor ki; "Yoksa yolu mu kaybettim?" şekline gelebiliyorsunuz.
Son Sözler, Değinilmeyen noktalar...
Standart Ninja Throwing'lerden sınırsızca kullanabiliyorsunuz. Ancak o kadar da gerekli değil, sadece bir anlık yavaşlatabilirsiniz, kesinlikle uzun vadede işe yarayan bir şey değil. Etraftaki her şeyi kırmaya çalışın, çoğu kırılıyor ve yine içlerinden yararlı birşeyler çıkabiliyor. Prince of Persia gibi duvarlarda da yürümemiz gerekiyor bazen, bunu da güzel oyuna aktarabilmişler. Ayrıca hem POP hem de Tomb Raider gibi duvara yapışık çubuk gibi şeylerde döne döne karşıya zıplamanız gerekebilen sahneler bulunuyor.
Sonuç olarak bu oyun verdiğiniz parayı da hak ediyor, harcadığınız zamanı da. Özellikle daha önce hiç oynamayanlar için büyük bir keyif. Pek çok farklı oyundan da bizlere tatlar sunmakta, yazı içinde detaylı olarak değindim bunlara. Hepinize iyi oyunlar.
|