Call of Juarez: Bound in Blood
                         

İşlemci: Windows XP (with SP3) / Windows Vista (with SP1) ntel Pentium 4 3.2 GHz Intel Pentium D 2.66 Ghz, AMD Athlon 64 3500 +
Ram: 1 GB for Windows XP / 2 GB for Windows Vista
Ekran kartı: 256 MB RAM, DirectX 10.0 or DirectX 9.0c with Shader Model 3.0 NVIDIA GeForce 6800/7600-7950/8600-8800/9600-9800/GTX 260-280, ATI RADEON X1650 - 1950/HD 2400-2900/3650-3870/4650-4870
HHD: 4 GB boş alan

Babamla koltuğa kurulmuş İyi, Kötü, Çirkin'i izlerken düşündüğüm tek şey filmin ne kadar başarılı olduğu değildi. Çoktan kafamda bana ait, tamamen benden beslenen bir kovboy yaratmıştım bile. Elimde oyuncak Altıpatlar, çevrede "dıkşın, dıkşın!" nidalarıyla dolaştığımı tahmin edebiliyorsunuzdur herhalde. Sonrasında alınan şapkalar, çizmeler, yelekler ve aile bütçesinde açılan delikler... Hepsi ne içindi? Basit bir çoçukluk hevesi için mi? Eğer günün birinde biri bana bu soruyu soracak olursa kesin bir dille "Hayır" diyeceğim. Tamam, belki kovboy olmak isteyecek yaşı çoktan geçtim ama içimdeki vahşi batı aşkı, kovboylara duyduğum hayranlık hiçbir zaman bitmedi. Onlara ait ne varsa tükettim diyebilirim. Kostümler, filmler, oyunlar.. Oyunlar mı? Sanırım birkez daha düşünmem gerekecek. Zira karşımda vahşi batı temalı bir devam oyunu duruyor. E o zaman ne diyoruz? Adios amigos!

Bir avuç insanın neler yapabileceğini tahmin bile edemezsin!

Piyasadaki benzer oyunları saymaya kalkıyorumda sayıları 3'ü, 4'ü geçmiyor. Hal böyle olunca insan sormadan edemiyor "niye bu kadar azlar" diye. Şaka değil vahşi batıdan bahsediyoruz; bir dönemin popüler kültürü, sinemanın parlak tarafı.. Eğer kafamı duvara çarptığımdan beri beynimde hasar oluşmamışsa yanlış hatırlamıyorumdur; ben henüz küçük bir çocukken pazar sefalarımız vardı TRT'de. Sadece pazar değildi aslında. Hafta içi de olurdu ama pazarları bir başkaydı. Ailecek kurulurduk TV başına, işte o zamanın karizma kovboyu kimse adamı dört gözle izlerdik (birde acayiptir bizim ailede gözlüksüz fert yok). Ağzından çıkacak tek bir kelimeyi, yapacağı ufak bir hamleyi heyecanla beklerdik. Ne günlerdi be.. Şimdi düşünüyorum da, küçükken kovboy olma hayalleri kuran tek çocuk, TV başında kendinden geçen tek aile de benim ailem olamaz ya. Peki bu kadar sevilen bir temadan nasıl oluyor da bu kadar az oyun çıkıyor? (birkaç satır öncesi.) Artık oyun yapımcılarının uyuzluğundan mıdır bilmiyorum ama hep göz ardı edildi bu tema. Ya da cesaret edilemedi. Zira oyuncuyu sınırsız betona boğup, eline son teknoloji silahlar yerleştirmekten daha zor bir iş bu. Ama neyse ki cesaret edecek birileri varmış. Şöyle bir bakıyorumda kimler var kimler yok diye; aklıma Outlaws, Gun ve Desperados geliyor. Harbiden çok azlarmış. Hah birde Call of Juarez vardı. Grubun lideri, uzun boylu, temiz yüzlü, zeki şahsiyet...



Evet kovboy, seni bağışlamam için bana bir şeyler anlat. Mesela hikayenden başla.

Sanırım bizim ailenin anormalliklerini bir kenara bırakıp, asıl konumuz olan Call of Juarez: Bound in Blood'a (CoJ: BiB) dönmemiz gerekiyor. İlk oyunu oynayan -şanslı arkadaşlar- hatırlayacaklardır Call of Juarez'in nasıl etkileyi bir senaryosu olduğunu. İşte CoJ: BiB tam da ilk oyunun ağırlığına yakışan bir girişle karşılıyor bizleri. Ekranda iki adam var. Birbirlerine silah doğrultmuşlar. Ardından kamera biraz hareketleniyor ve hemen köşede güzel bir bayan olduğunu görüyoruz. Ne var ki güzelliğine doyamadan yüzündeki endişeye takılıp kalıyoruz. Daha "sanırım bu kadın yüzünden birbirlerine silah doğr.." demeye kalmadan ekran kararıyor ve epey geriye, 20 yıl öncesine gidiyoruz. İç savaş dönemindeyiz, ekranda Ray var. İlk oyundan tanıdığımız, Billy'nin üvey amcası olan Ray. Anlıyoruz ki Ray yine ana karaktelerden biri olacak. Sonradan öz kardeşi Thomos'da devreye giriyor ve ordudan kaçış için her şey tamamlanıyor. Kasabaya dönüyorlar ama ne dönüş! Şerif ikiliden silahlarını vermelerini istiyor. Bir adamın vahşi batıya silahsız girdiğinde başına neler gelebileceğini ilk oyundan çok iyi biliyoruz. Ray'de bunu göz önüne alarak şerife meydan okuyor ve büyük düelllo başlıyor. Gerçekleşen düelllo sonucunda şerifi öldürüyoruz ve gerideyse sadece ordudan kaçıp, cinayetle aranan ikilimiz kalıyor...Tüm bunlar gerçekleşirken tıpkı küçüklüğümde olduğu gibi ağzım açık bakıyordum. Gerçekten de yine yapacağını yaptı Juarez. Derin bir senaryo bekliyordum ama bu kadarını da değildi. Oyunu oynuyorum ama nasıl, kafa başka yerde. Adeta beynimden vurulmuşa döndüm, şu anda benimle değil, ruhumla irtibat kuruyorsunuz. Şaka bir tarafa gerçektende çok güçlü temeller üzerine kurulu bir senaryoya sahip CoJ: BiB. İlerledikçe bunu daha iyi anlıyor ve resmen büyüleniyorsunuz. Keşke Techland diğer oyunların senaryosuna da el atsa diyerekten ilgili teknik detaylara geçiyorum.

Buralarda silahını ne kadar hızlı kullanırsan o kadar çok yaşarsın.

CoJ: BiB tıpkı ilk oyunda olduğu gibi iki ana karakterden meydana geliyor. Ray ve Thomos biladerleri kontrol ettiğimiz oyunda, sistem fazlasıyla basit; yeni bölüme başlamadan önce ikiliden birini seçmemiz isteniyor. Seçtiğimiz karakteri biz, diğer karakteriyse bilgisayar yani yapay zeka kontrol ediyor. Fakat burda dikkat edilmesi gereken bir husus var. Karakteler arası seçim yaparken bazı kriteleri göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Çünkü ikili arasında gerçekten kayda değer farklar var. Mesela Ray'den başlayalım. Ray, elinde taşıdığı iki silahla meşhur arkadaşımız. Yakın mesafede ve düellolarda usta oluşu bir kenara kalabalık gruplara karşı savaştığımızda fazlasıyla başarılı. Elinde iki silah taşıdığını söylemiştik. İşte bu silahların bir keramaeti varmış. Şöyle ki, birden fazla düşmanla karşılaştığımızda silahın ibresi ikiye ayrılıyor. Böylece iki silahı birbirinden bağımsız olarak kullanabiliyorsunuz. Yani aynı anda iki düşmana birden nişan almak mümkün oluyor. Başta bu kullanıma alışmak biraz zaman alıyor ama alıştığınızdaysa oyundan aldığınız keyif katlanarak artıyor. Ha ben elimde iki silah istemem diyorsanız birde dinamitimiz var. Ray'in bir dakika bile yanından ayırmadığı dinamiti diğer elinize alarak düşmanlara korku saçmakta sınırsız özgürlüğe sahipsiniz. Son olaraksa Ray'in bıçaklarının olduğu haberini verelim. Bu bıçaklar sayesinde kesme, biçme ve deşme (!) işlemlerini rahatlıkla halledebiliyorsunuz. Şimdi gelelim Thomos biladerimize. Thomas, Ray'in tam tersine uzak mesafede başarılı. Haliyle bu özelliğini göz önüne alırsak Thomos'ı uzaktan gelen, tepeden inen her türlü düşmana karşı kelle uçurma görevinde kullanabiliyoruz. Thomos'ın bunların dışında ekstra bir özelliği yok. Ha bir de unutmadan Ray'in bıçaklarından onda da mevcut. İstediği an bıçakları düşmana fırlatıp, koca bedeninin çuval gibi yere serilmesine sebebiyet verebiliyor. Tabi bunlar karakterlerin has özelliklerini oluşturuyor. Birde oyunun size verdiği ödül niteliğindeki özellikler var. Şöyle ki oyunda bir adet özel güç barı bulunuyor ve başarılarınıza göre doluyor. Kıvama geldiğindeyse oyun size ayrıcalık tanıyor. Mesela Ray'le 12 farklı hedefe kurşun yağdırırken, Thomos'la ise ağır çekimde hareketsiz kalan 6 düşmanı tek hamlede yere indirebiliyorsunuz. Hoşunuza gitti değil mi?



İtiraf etmeliyim ki, Ray'le oynarken aldığım keyif en üst seviyeye çıktı. Bunun sebebiyse; Ray'e eklenen birtakım özelliklerin oyuncuya yeni tatlar tattırması. Zaten söz konusu özellikler sadece seride değil, FPS türünde de ilkleri oynuyor. Bu yüzden CoJ: BiB'i sıradan FPS'lerden ayırmakta zorluk çekmiyorsunuz.

Bak dostum vahşi batının kendine has birtakım kuralları vardır. Ve sen bu kurallara çabucak alışsan iyi olur.

CoJ: BiB'de Left 4 Dead benzeri bir bölüm sistemi mevcut. Temelde beş adet bölüm var ve bu bölümler kendi içinde üç kısıma ayrılıyor. Yani biraz matematiğin nimetlerinden faydalanırsak; 5*3 gibi basit bir işlemden sonra, oyunda 15 bölüm olduğu sonucuna varırız ki bu cevap bizi ÖSS'de milyonlarca insanın önüne alır (ama nedense evdeki hesap hiç bir zaman çarşıya uymaz). Tabii ki konumuz bu değil. CoJ: BiB bunca bölümünün yanı sıra 6 adet yan bölümüyle 8 ila 10 saat arası değişkenlik gösteren bir oynayış süresine sahip. Ekstra olarak her bölüm sonunda sizi bir düello bekliyor. Mantık aynı; tek yapmanız gereken çan sesini iyi takip edip, doğru zamanda tetiğe basıp, düşmanı delik deşik etmek. Sonrasında ufka selam verip, bir sonraki bölüm için biletinizi almak fazlasıyla yeterli. Aslında bu tür bilgilere fazla takılmayı sevmiyorum. Çünkü okuyucuyu salak yerine koymak gibi bir şey oluyor. Sonuçta bunların hepsini siz farkedebilecek ve uygulayabilecek kapasiteye sahipsiniz. O yüzden ben direk oyunu oynarken hoşuma giden şeylerden bahsetmek istiyorum. Zaten bir oyun editörünün görevi başka ne olabilir ki? En başta oyunun çizgisel bir yapısı olduğunu kabul etmek gerek. Oyun sizi nereye sürüklerse, o tarafa gitmek zorundasınız. Her ne kadar yan görevlerde serbestliği oldukça yüksek dozda hissetsek de, ana görevlerde durum genellikle böyle. Ama neyse ki, CoJ: BiB kendi keline bir nebze olsun çözüm bulmuş. Şöyle ki, çizgisel oynayış, tamamen oyuncunun zekasına ve hünerlerine bırakılan bir sistemle aşılmış. Mesela oyunda düşmanların nereden saldıracağını, nerelerden çıkabileceklerini tamamen zekanızla çözmeniz gerekiyor. Düşmanı gördüğünüzdeyse kontrol tamamen elinizde. İstediğiniz stratejiyi ortaya koyup, hünerlerini konuşturabiliyorsunuz. Bu sayede monotonluk "önüne geleni indir" izlenimi büyük ölçüde azalıyor. Monoton yapıya son darbeyiyse karşılacağınız sürprizler vuruyor. Bölümler genellikle baskın yapma ya da baskından kaçma gibi basit bir döngü içinde geçip dursa da, bazı bölümlerin zekice kurgulandığı ve sizi şaşırttığı bir gerçek. Bir bakmışsınız farkında olmadan, "Vay canına, helal olsun, yürü be koçum" gibi baba cümleler kurmaya başlamışsınız bile. CoJ: BiB'in en çok merak ettiğim yönlerinden biri yapay zekanın nasıl davranacağıydı. Oyunu oynamaya başlatıktan itibaren yapay zeka beni fazlasıyla tahmin etti. Düşmanların erken tepki vermeleri ve açıkgözlü davranmaları göz doldururken, apaçık bir vaziyette size saldırmayıp, etraftaki objeleri saklanma amaçlı kullanmaları göz yaşartıyor. Hareketliler, tek bir bölgede sabit kalıp, açık hedef olmuyorlar. Bu da sizin onları vurmanızı bir hayli zorlaştırıyor. Şimdi diyeceksiniz yeni nesile girdik, zombi gibi üzerimize fırlayan düşmanlar zaten geride kaldı. Evet doğru geride kaldı ama CoJ: BiB günümüz yapay zekasını güzel bir şekilde kullanıp, üstüne bir şeyler daha katarak daha ileriye taşımış. Hem de hala ağaç gibi bekleyen düşmanlarla dolu FPS'ler ortalıkta cirit atarken. Oyunun zaten iyi olacağını tahmin ediyordum ama yapay zekadaki kalite oyunun bir "vahşi batı klasiği" yapmaya yetmiş. Evet anahtar cümleler bunlar. Oyun süresi boyunca bunu düşündüm durdum; bu oyunu sadece vahşi batı atmosferini çok iyi yansıttığı için ya da kovboy mitolojisi başarıyla aktardığı için sevmemiştim. Teknik kısımda başarılı işler çıkarttığı ve yaratıcı fikirlerleriyle tüm bunları süslediği için "bayılmıştım".

Bize korkmayı öğretmediler, korkaklara acımayı da. Çünkü korkak insan, her yönden zayıftır. Ve vahşi batıda zayıflara asla yer yoktur.

Az önce taktiksel zekanızın oyunda etkili olduğunu söylediğimde beni pek umursamıyordunuz. Şimdi tekrar söylüyorum, zira birkaç paragraf üstte söylediğim kadar havada kaldığını sakın düşünmeyin. Çünkü etkili yapay zeka nedeniyle her an atik ve dikkatli davranmanız gerekiyor. Bunun içinse tek yapacağınız oyundaki siper alma sistemini kullanmak. Çünkü siper almadan yapacağınız saldırılar genellikle hayatınıza maloluyor. He ne kadar sağlık barı Call of Duty'de olduğu gibi dinledikçe yenilenen bir sisteme sahip olsa da, bazen yere eğilip, dinlenmeye bile vaktiniz kalmıyor, çünkü birkaç mermiyle bile ölebiliyorsunuz. Bu yüzden oyunu koşarak geçme fantazinizi bir kenara bırakın. Zaten oyundaki çatışmaların tümü siper almaya yönelik. Bu sistemde çevredeki her türlü objeyi, Gears of War'de olduğu gibi sadece kafanızı göstererek ateş etmede kullanabiliyorsunuz. Duvarlar, kutular, yapılar ve daha bir sürü çevre öğesini kirli işleriniz için çekinmeden kullanın. Kullanın ki, bölümleri 20-25 dakikada geçtiğinizde koltuklarınız biraz kabarsın.




Ubisoft ve Techland "sıradan FPS" olgusunu unutturmak için gerçekten ter dökmüşler. Tamam ofis ortamlarına girip buna gözlerimle şahit olmadım ama Konsantre Mod'unu gördükten sonra kafamda böyle bir fikir oluştu. Peki nedir diyeceksiniz bu Konsantre Mod'u. Oyunda bir bar var, hemen sağ tarafta. İşte bu bar (bizim barımızdır!) altı kademeden oluşuyor. Konsantre Mod'uysa altı ölü adamdan. Şöyle ki, oyunda altı adam öldürdüğünüzde ekrandaki bu bar tamamen doluyor ve 60 saniye içinde kullanmanız gereken bir özellik kazanıyorsunuz. Özelliği aktif ettiğinizde karşınızdaki düşmanları hızlı bir şekilde hedef alıp, ateş etmeniz gerekiyor. Bu modun asıl amacı; "ne kadar koparırsam kardır" mantığıyla tamamen örtüştüğünden yukarıdaki bar azalana dek seçebildiğiniz kadar düşman seçin. Süre bittiğindeyse seçtiğiniz tüm düşmanlara sağnak sağnak mermi yağdırabiliyorsunuz. Ha olurda özelliği 60 saniye içinde aktif etmezseniz, az önce bahsettiğim bar (bizim olan) üçüncü kademeye düşüyor. Haliyle üç ölü adama daha ihtiyaç duyuyoruz. Ama ben size güveniyorum siz böyle bir hataya düşmezsiniz. Hızlı adam öldürmek için muhteşem bir fırsat olan bu özellik bazen otomatik olarak devreye giriyor. Mesela bir kapı ardında Ray biladerle bekliyorsunuz. Tam bu sırada Thomos kapıyı kırıyor ve dışarı çıkmak isterken bir bakmışsınız Konsantre Mod'una girmişsiniz. Böyle durumlarda heyecanlanmadan düşmanları seçin. Sonrasınydasa ölümlerini zevkle izleyin (duyan da beni psikopat zannedecek). Bir FPS için göz ardı edilemeyecek bu özellik oyunu hem hızlı ilerlememizde hem de yeteneklerimizi konuşturmamızda adeta biçilmiş kaftan. Aynı zamanda oyuna ayrı bir tat katıyor ki, az önce bahsettiğim "sıradan FPS" kavramına yenilikler dahil ediyor.

Vahşi batıda en tehlikeli saatler hava karardığında başlar.

Vahşi batı temalı bir oyunundan ne beklersiniz diye sormaya kalksam eminim hepiniz; "geçtiği dönemin atmosferini, mimarisini ve toplumsal özelliklerini iyi yansıtmalı" derdiniz. İşte CoJ: BiB bu isteklerinizi bir bakıma yerine getirmiş. Öncelikle oyunun ilk oyuna göre kat ve kat daha büyük bir haritası var ve birçok yapı ve nesneyle doldurulduğundan şehir ortamını büyük ölçüde yansıtıyor. Çevredeki evler, variller, kutular ve daha bir sürü obje çevreye fazlasıyla uyum sağlıyor ve gerçekten de tam olması gerektiği gibi. Tek sıkıntı nesnelerde ve bölümlerde kullanılan renklerden kaynaklanıyor. Zira oyun genellikle açık tonda, sarı ve kahverengi renklerden meydana geliyor. Bu yüzden sürekli aynı renkler tekrar tekrar kullanılmış ve bu da zamanla canınızı sıkabiliyor. Fakat Far Cry 2'de olduğu gibi göze battığını söyleyemem, zira çevrede çok fazla nesne yer aldığından çeşitllik hissi bunu unutturuyor. Zaten bu problemi aştığınız an oyunun grafikleri sizi fazlasıyla tatmin edecektir. Benim asıl beklediğim şey, oyunda daha fazla insan görmekti. İnsaların bir şeylerle uğraştığını görüp, toplumsal yapının da oyunu aktarıldığına dair birkaç kelam etmek isterdim size buracıkta. Ama böyle bir şey yapmaya kalkarsam -çok sevdiğim- bu oyuna torpil geçmiş olurum. Neyse ki ben namuslu bir editör olarak kalmayı tercih ediyorum. Her neyse, evet sırada ikinci plandaki karakter modellemeri var. Şimdi bu konuya nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Zira nerden tutsam elimde kalıyor, büyük bir çelişki içinde buluyorum kendimi. Şöyle ki, oyundaki karakter ve düşman tasarımları fazlasıyla başarılı. Gerek tipler gerekse kılık kıyafet olarak tatmin ediciler ve vahşi batı insanı anımsatıyorlar. Fakat öyle bir şey var ki, tüm büyüyü bozuyor; maalesef karakterlerin ve bilhassa düşmanların yüz ifadeleri sıradan ve kendini çok tekrar ediyor. Hemen hemen çevredeki hiçbir olaya tepki vermiyorlar ve siz gelene dek ruh gibi yaşamaya devam ediyorlar. Oyun boyunca Techland'ın belirlediği noktalar haricinde hemen hemen hiçbir olaya tepki vermiyorlar. Bu durum da ister istemez canınızı sıkıyor. Ama kuş tüyü kadar hafif bu hatalar yüzünden güzelim CoJ: BiB'i üzmek de olmaz. Son olarak çevreyle etkileşimin de olduğunu belirtelim. Ama bunun kutu itmek ve varil devirmekten ileri gitmediğini de ekleyelim ve sizi birazcık hüzne boğalım. Evet beyler, bayanlar ve romalılar! Kapanış konuşmasını yaparken son noktayı koyacak olursak; CoJ: BiB'in vahşi batıyı başarıyla yansıttığını ve birçok yapıyla çeşitlendirerek, hoş bir ortam yarattığını söyleyelim. Ah birde bahsettiğim hatalar olmasaymış, yere göğe sığmazmış. Ama bu haliyle bile ortalamanın çok üstünde.

Gün batımına yarım saaat kala iki adam çarpışır ve sadece çok isteyen hayatta kalır.

Gerçekten uzun bir yazı oldu bu. Yazdık, çizdik ve tarttık en sonunda oyunun single tarafını tüketmeyi başardık sayın TrGamer okurları. Şimdi geldik çok hassas bir noktaya, oyunun multi tarafına. Her şeyden önce şunu belirtmekte fayda var; CoJ: BiB multi olarak diğer FPS'lere ekstra bir özellik katmıyor ama eğlenceli ve uzun süreli bir oynayış sunuyor. Bunun sebebiyse büyük ölçüde bölümlerin etkisi ve vahşi batıya uygun tasarlanan oyun modları. 10 değişik haritada, Hunter, Wanted, Manhunt, Posse ve Will West Legend olmak üzere beş değişik oyun modundan birini seçerek oyunu oynayabiliyorsunuz. Oyun modlarını tek tek anlatmaya gerek duymuyorum zira diğer FPS'ler de olduğu gibi belli bir bölgeyi koruma veya dinamit patlatma gibi bilindik görevlerden meydana geliyor. Maç aratma kısmından arama yaptığınızda seçtiğiniz maça, birkaç saniye bekledikten sonra giriyorsunuz. 12 kişiye kadar destek veren oyunu LAN üzerinden arkadaşlarınızla da oynayabiliyorsunuz. Gerek ağ üzerinde gerekse online arena da gayet kullanışlı ve rahat bir sisteme sahip olan CoJ: BiB, arkadaşlarınızla oynabileceğiniz yegane oyunlardan bir tanesi. Oyun bombardımanı öncesinde multi tarafına mutlaka el atmalısınız.




Onurunla yaşamadın, en azından şerefinle öl.

Evet geldik günün anlam ve önemini belirten sözcüklere. Müziksel anlamda da göz dolduran CoJ: BiB, bir aksiyon oyunundan beklenen her şeyi sonuna dek veriyor. Hız kesmeyen aksiyon sahneleri, heyecanlı kovalamacalar, başarılı yapay zeka ve sorunsuz oynanabilirlik. Bunların hepsi CoJ: BiB için geçerli. Öte yandan grafiksel anlamda da vahşi batı ortamını fazlasıyla yansıtıyor. Tabii ki, her oyunda olduğu gibi CoJ: BiB'in de birtakım eksik yönleri var. Yüz ifadelerindeki yetersizlik ve zaman zaman karşımıza çıkan bug'lar oyunun başlıca hataları. Ama bunlar bir kenara CoJ: BiB kesinlikle vahşi batı oyunları arasında en iyisi. Üstelik sıradanlaşmaya yüz tutan FPS'lere yaratıcı fikirlerle yaklaşıp, eğlenceli bir oynayış sunuyor. Ama ne var ki, ilk oyuna yapılan haksızlık maalesef CoJ: BiB'e de yapılıyor ve hak ettiğinin çok altında puanlar alıyor. Bunu gerçekten anlayamamış olsa da, aldırış etmeden oyunu oynamanızı tavsiye ediyorum. Zira oyun yönünden kıtlığın yaşandığı şu dönemde CoJ: BiB oynayabileceğiniz en iyi aksiyon oyunlarından bir tanesi.
 
 
Saat ve Takvim
 


Google Arama
 
Bugün 21 ziyaretçi (25 klik) kişi burdaydı!
aaaaaaa Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol