F.E.A.R 2


Minimum :
İşlemci: P4 2.8GHz (3.2GHz Vista)/Athlon 64 3000+ (3200+ Vista)
Grafik İşleme Birimi: Fully DX9-compliant graphics card with 256MB (SM 2.0b).
NVidia 6800 or ATI X700.
RAM: 1GB (1.5GB Vista)
Sabit Disk: 12GB
İşletim Sistemi: Windows XP SP2/Vista SP1
DirectX: 9.0c
Ses Kartı: DX9.0c compliant
optik disk sürücü : DVD (boxed only)
Internet: Broadband

Önerilen:
İşlemci: Core 2 Duo 2.2GHz processor family/Athlon 64 X2 4400+
Grafik İşleme Birimi: Fully DX9-compliant graphics card with 512MB (SM 3.0). NVidia 8600
GTS or ATI HD 2900 XT.
RAM: 1.5GB
Sabit Disk: 12GB
İşletim Sistemi: Windows XP SP3/Vista SP1
DirectX: 9.0c
Ses Kartı: DX9.0c compliant
optik disk sürücü : DVD (boxed only)
Internet: Broadband (768kbit/sec upstream required to host 16 players)

Uzun saçlı, kısa boylu küçük bir kızı, karanlık koridorun sonunda gördüğünüzde yapılacaklar:

A: "Canım Benim… Gel yaklaş abine" diyerekten sevecen tarafımızı göstermek.

B: En büyük tahribatı yaratabilecek silahımızı kendisine doğrultmak ve düşünmeden tetiğe basmak.

Eğer The Ring (Halka) gibi bir film olmasaydı ve uzak doğu kültüründeki korku ögeleri "saçları yüzünü kapatmış ufak kız çocukları ve maceraları" temalı konulara dayanmasaydı, tabii ki A şıkkını seçecektik. Ancak gerek bu senaryolar, filmler ve sonucunda ortaya çıkmış olan Monolith harikası F.E.A.R. ile birlikte, korkunun hiç beklenmedik yerlerden gelebileceğini öğrendik. Alma, yani ilk oyunumuzdaki ufak, tatlı(!) kızımız, oynayanların hatırlayacağı gibi yarattığı kaosun sonucunda, ne kadar tehlikeli olabileceğini bizlere göstermişti. Senelerdir gizlice sürdürülen bir deneyin (Project Origin) sonucu olan Alma, sahip olduğu güç ile yaşanılan büyük patlamanın içinden kurtulmuş, "bir oyun yetmez, ikincisinde anca ölebilirim" der gibi devam oyununun, yani Project Origin'in gelmesinde büyük rol oynamıştı. Şimdi ise elimizde üç büyük platform için piyasada bulunan F.E.A.R 2: Project Origin duruyor. Yalnız abisinden daha korkunç ve daha heyecan verici bir şekilde…




Project Origin'in hikayesi, ilk oyunun sonunda yaşanan büyük patlamanın birkaç saat öncesinden başlıyor. Özel bir takımın üyesi olan Michael Becket ve arkadaşlarının, ilk bakışta rutin bir görev olarak gözüken ama planların beklenmedik bir şekilde bozulması ile sürüklendikleri maceraya ortak oluyoruz. Bol aksiyonlu, ve zamanın genelde normalden "yavaş" aktığı bu macerada, yıkılmadık duvar, tekmelemedik klon askerleri bırakmamaya and içmiş gibi gözüksekte, Alma ile olan bağımızın devreye girmesi ve oyunun korku ögelerini göstermeye başlaması ile birlikte, F.E.A.R. 2'nin ilkinden daha başarılı bir anlatıma ve oynanışa sahip olduğunu görmeye başlıyoruz.

İlk F.E.A.R.'ın en çok eleştirilen tarafı, hatırlayacağınız gibi bir "office shooter" olmasıydı. Oyunun büyük bir bölümünün birbirinin benzeri ofis odalarında geçmesi, aksiyonun hikaye anlatımının her zaman önünde olması gibi eksileri olsa da, türe getirdiği başarılı yapay zeka ve sorunsuz işleyen "zamanı yavaşlatma" özelliğinin kullanımı ile, çıktığı günlerde ses getirmeyi başarmıştı. F.E.A.R 2'nin ortalama 8-9 saat bulan oynanış süresi içinde anlıyorsunuz ki, Monolith bu eleştirilerin çoğunu dikkate almış. Project Origin, hikaye süresince sizi birçok yere götürüyor. Klon askerlerinin ele geçirdiği plaza, korkunun tavan yaptığı ilk okul binası, gizli deneylerin yapıldığı labaratuarla, büyük patlamanın ardından harabeye dönmüş sokaklar, yer altı tünelleri gibi birbirinden farklı ve dolu bölümleri ziyaret ediyoruz. Ortalama bölüm sürelerinin 1 saati bulması da, kendini tekrar etme gibi bir sıkıntıyı ortadan kaldırıyor.

A.L.M.A.

Başarılı tasarlanmış bölümlerin akıcılığının diğer bir nedeni ise başarılı hikaye anlatımı. İlk yapımda hikayenin peşinden koşan bir adamı oynar gibi hissederken, Project Origin'de, oyuncu hikayenin içine çekiliyor gibi hissediyorsunuz. Seslendirmelerin ve sık sık karşılaştığımız takım arkadaşlarımızın oyuna katmış olduğu canlılık hissi, çok fazla olmasa da ara sıra karşımıza çıkan karakterler arası birebir etkileşimler ile birlikte etkileyici bir düzeye çıkıyor. F.E.A.R.'ın asıl temel noktası korku ögelerinin de işin içine girmesi ile birlikte, ekran başından ayrılma veya birkaç saat daha durma düşünceleri arasında gidip gelmeye başlıyorsunuz. İlk oyunda etkileyici bir şekilde resmedilen bu korku ögeleri ve teknikleri, Project Origin'de daha da gelişmiş bir şekilde karşımıza çıkıyor. Alma'nın beynimizde yaratmış olduğu halüsinasyonların ekrana yansıması, çoğu zaman ayaklarınızı yerden kesecek cinsten. Özellikle bir anda değişen ortamlar, yukarıda bahsettiğim birebir etkileşimlerde Alma ile karşılaşmamız, başarılı ışık oyunları ve ortam seslerinin birleşimi ile, Monolith'in amaçladığı şeye ulaştığını gösteriyor. Tabii ki klasik "buuuuuu!" tekniği ve köşeden sıçramalar da etrafa serpiştirilmiş durumda. Ama Doom 3 kadar değil, emin olabilirsiniz…



Project Origin'in bir ucuz bir devam oyunundan çok yeni bir oyun gibi hissettirmesinde yeni silah ve tasarımlarının da büyük rolü var. Yapımcı Monolith'in, ilk oyundaki silahlarda yapmış olduğu değişimler, sadece görünüş olarak kalmamış. Oyun süresince elde ettiğimiz silahların kullanımında da gözle görülür farklar mevcut. Özellikle tepkimelerdeki değişim, gerçekçilik anlamında önemli bir etken. Her ne kadar çift pistol kullanımı kalkmış olsa da, roket atar, otomatik pompalı, sabit makinalılar ve en çok arzu ettiğim sniper gibi yeni arkadaşlarımızın (!) eklenmiş olması ile keyifli bir oynanışa erişilmiş. Toplamda 4 adet silah taşırken, yanımızda birbirinden farklı 4 adet bomba çeşidi de bulundurabiliyoruz. Özellikle mekanik düşmanlarda işe yarayan şok bombası ile ortamı biraz ısıtmaya yarayan alev bombasının artılarını çoğu kez tadacağınızdan eminim. Yıkılmış sokaklarda kullandığımız devasa robot ise kısa süreliğine de olsa "güç bende artık" çığlıkları atmanıza neden olabilir, hazırlıklı olun.

Y.A.P.A.Y. (G.Ü.Y.A)

F.E.A.R.'ın en çok takdir edilen yönü, hepiminiz bildiği gibi yapay olmayan zekasıydı. Bu güne kadar çok az oyunda rastladığımız bu AI çeşidi, bize çok zor anlar yaşatmıştı, özellikle üst seviye zorluklarda. Project Origin, Monolith sağ olsun, aynı kriterleri koruyor, hem de çoğu zaman daha da terletici bir şekilde. Sürekli saklanmayı amaçlayan, tek başlarına gezmemeye özen gösteren, grup halinde etrafınızı sarmaya ve ilk fırsatta bomba atmayı amaçlayan, yetmezmiş gibi kendisine siper oluşturabilen bu sözde yapay zekalı arkadaşlar, ilk oyunu oynamamış olanları bir hayli şaşırtabilir. Oynanışın vazgeçilmez unsuru olan tekme ve yumruk ikilisini bol bol üstlerinde test etmenizi öneriyorum. Düşman çeşitliliği ise biraz daha artmış durumda. Alma'nın kontrolündeki klon askerleri ve ilk oyunun düşmanları dışında, genelde karanlık ortamlarda karşımıza çıkan ruhani yaratıklar, ölmüş olan askerleri canlandırarak birer kukla gibi kullananlar, genelde duvarlarda olsa da aniden arkanıza sıçrayabilen mavi şortlu çirkin yaratıklarla karşılaşmak mümkün.



Project Origin'in teknik yönü ise ortalama bir düzeyde diyebilirim. Kaplamaların bazı bölgelerde başarısız olması, her ne kadar etkileyici blur ve ışık efektleri ile kapatılmaya çalışılmışsa da göze bazen batabiliyor. Seslendirmeler, atmosfer ve silah sesleri ise teknik yönün takdir edilesi kısmı. Özellikle iyi bir 5.1 sistemde oynarken, korkuyu sonuna kadar hissetmenizde büyük rol oynuyorlar. PC versiyonunu da oynadığım için söyleyebilirim ki, eğer iyi bir sisteminiz var ise PC'de deneyiniz (Evet, oyunu benim gibi PC'de oynayın ve daha çok korkun. Emre Acar) Yüksek çözünürlüklü kapmaların dahil olması ile birlikte daha etkileyici bir hal alıyor, aklınızda olsun.

N.O. F.E.A.R.

Project Origin, yukarıdaki anlattıklarıma rağmen kusursuz bir yapım değil tabii ki. Teknik yönün eksikliğinin dışında, sizi oturup düşündüren eksikler de mevcut. Oyuna yeni eklenmiş olan siper yaratma sistemi, düşmanlar tarafından sıkça kullanılsa da, oyuncunun aklına emin olun hiç gelmiyor. Zamanı yavaşlatmanın sürekli el altında bulunduğu böyle bir yapımda, "siper yarat, saklan" gibi bir ihtiyaç emin olun hiç hissetmiyorsunuz. Diğer yandan, korku tekniklerinin bir zaman sonra birbirini hafiften tekrar etmeye başlaması yüzünden, ne zaman bir "bööö" olacağını, ne zaman ekranın sapıtacağını tahmin edebiliyorsunuz. Bu da zaman içerisinde oyunun amacından biraz olsun uzaklaşmasına neden oluyor. Hala yapımcılar tarafından çok sevilen bez bebek teknolojisinin de saçmalıkları devam etmekte. Gol sevinci yaşar gibi poz veren ölü klon askerleri görmek, bilemiyorum… Çoklu oyuncu bölümü de ilk oyuna nazaran biraz daha özensiz hazırlanmış gibi ama eklentiler ile halledilebileceğini tahmin ediyorum… (Ben ise düzeleceğini sanmıyorum. Emre Acar) Az daha unutuyordum. Monolith sana sesleniyorum "Pompalı ile yakın mesafede ateş edilen biri patlamaz! Balona mı ateş ediyoruz, ha canım benim…"

S.O.N.

İlk oyunu oynamış oyuncular için gidin alın demeyeceğim, zaten çoktan yapmışlardır. Diğer yandan, bol aksiyonlu, etkileyici korku ögeleri ile süslenmiş, oyuncuyu ekran başında yormayan ama zaman zaman titreten ve zorlayıcı yapay zekası ile stresli anlar yaşatan başarılı bir devam oyunu var karşımızda. Konsol veya PC sahibi olun, Monolith'in bu başarılı yapımını görmezden gelmeyin. Her ne kadar tek içimlik gibi olsa da, tadına vararak oynamanızı öneriyorum.
 
Saat ve Takvim
 


Google Arama
 
Bugün 21 ziyaretçi (24 klik) kişi burdaydı!
aaaaaaa Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol